Ana içeriğe atla

Türkiye'de Gençlik Hareketleri Tarihi

       ‘Genç belirli bir yaş grubunu içindeki kişiyi ifade eder. Gençlik psikoloji, toplum bilimi, politika vb. alanlara ilişkili bir kavramdır. Gençlik hareketi ise toplumsal ve siyasal dinamikleri olan eylemleri anlatır. Gençlik,sosyo-ekomik konumu yönünden işçi gençlik,köylü gençlik ve öğrenci gençlik gibi kesimlere ayrılmaktadır. Biz gençlik hareketiyle neredeyse özdeşleşmiş olan öğrenci gençliğini inceleyeceğiz.’
 Türkiye’de okul ve öğrencinin ortaya çıkışı 9.yy’a rastlamaktadır. 9.yy ve 16.yy arasında istikrarlı ve güçlü bir devlet yapısı beraberinde eğitimde dönemine göre oldukça ileri, bilimsel, parasız ve özerk medreseler (medrese bugünkü yükseköğretim kurumu) olduğunu görmekteyiz. 16.yy’da ise devlet yapısındaki istikrarsızlık dönemine girişle eğitim kurumlarında eski yapının bozulduğu, köyden kente yoğun göç sonucu medreselerde yığılma ve tıkanma olmuştur. İçinde bulundukları kötü duruma tepki gösteren medrese öğrencilerinin (suhte) hareketleri her seferinde şiddet ile bastırılmaya çalışılmış ancak hareket daha da büyümüş halkla bütünleşerek yurdun dört bir yanını sarmış ve sonunda Celali bölükleri suhtelerin yerine geçerek tarihe Celali İsyanı olarak geçecek ayaklanmayı sürdürmüşlerdir.
       1876 yılında Mithat Paşa’nın önderliğinde devlet malını kendi kişisel harcamalarına sarf etmek, din ve dünya işlerini birbirine karıştırarak ihlal etmek, milletin ve ülkenin zararına faaliyetler yürütmek sebepleriyle asker ile beraber Harbiye öğrencilerinin Dolmabahçe Sarayını kuşatması sonucu padişah Abdülaziz tahttan indirildi. Yerine geçen V.Murat’ın da saltanatı kısa sürdü. 31 Ağustos 1876 günü o da tahttan indirilerek yerine II. Abdülhamit geçer ve Mithat Paşa’nın hazırladığı Kanuni Esasi’yi kabul ederek ilan eder. Bu süreç Harbiye öğrencilerinin siyasal olaylarda ilk kez rol alışıdır, sonraki dönemlerde birçok kez benzer roller üstleneceklerdir.


 Abdülaziz’in yıkılışının sebebini bilen ve sorumlusunu Mithat Paşa ile Darülfünun öğrencileri olarak gören II. Abdülhamit Mithat Paşa’yı Taif’e sürgün eder.(Daha sonra boğdurarak öldürtmüştür).Öğrencileri de baskı altına almaya çalışarak düşünen, sorgulayan bilimsel çalışmalar yapan genç beyinler yerine kaderine razı, bilimsellikten uzak bir genç nesil yaratmaya çalışmıştır. Kendisine yönelik her türlü eylem ve yayını sansür ve jurnal ile etkisizleştirmeye çalışırken 21 Mayıs 1898’da Askeri Tıbbiye’de ülkenin kaderine değiştirecek bir örgüt Ohrili İbrahim Temo ve dört arkadaşı tarafından İttihat-ı Osmani adıyla kurulmuştur. Örgüt daha sonra İttihat ve Terakki adına alacaktır. Yurt dışındaki Jön Türk yayınları temin ederek ve öğrencilere gizlice dağıtarak kısa sürede Tıbbiye,Mülkiye, Mühendishane,Bahriye,Harbiye gibi okullarda teşkilatlanan örgütte onlara güç veren Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi isimlerin şiirleri ezberlenirdi.

      Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin, 
      Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten .

 İttihat ve Terakki üyesi öğrencilerin ilk eylemleri baskıcı yönetimi yıkmak için halkı Yıldız Sarayına çağıran afişleri İstanbul’un dört bir yanına asmaktır. Türkiye’deki ilk siyasi afişleme çalışması olan bu olay halkta büyük yankı uyandırmıştır.
 İkinci Meşrutiyet dönemine kadar olan bütün öğrenci hareketleri II. Abdülhamit’in baskı rejimini ortadan kaldırmak ve Kanuni Esasi’yi yeniden yürürlüğe koymak amacını taşır.Jön Türk hareketinden etkilenen subayların Makedonya’da giriştikleri eylemler ve üçüncü ordu ile Edirne’deki ikinci ordu birliklerinin İstanbul’a doğru yürüyüşe geçtiği haberleri üzerine II.Abdülhamit 23 Temmuz 1908’de II.Meşrutiyeti ilan etmek zorunda kalır. Bir Hürriyet Devrimi olan II. Meşrutiyetin ilanı sonrası başını Tıbbiye öğrencilerinin çektiği birçok gösteri, yürüyüş, öğretmen boykotları yapılmıştır.
Balkan savaşlarını protesto eden öğrenciler Babıali önünde gösteriler düzenlemiştir. Bu dönemde ilk kez yasal gençlik örgütleri kurulmuştur. Başlıca örgütler Darülfünun Talebe Cemiyeti, Türk Ocağı, Türk Gücü Cemiyeti ve Türk Yurtları’dır.
 1914’te başlayan I.Dünya Savaşı tüm ülkeyi kan gölüne çevirirken henüz askerlik yaşına gelmemiş gençler de cephede savaşa katılmıştır. Özellikle Kanal ve Sarıkamış Seferlerinde, Arabistan’ın kızgın çöllerinde Kafkas’ın buzlu dağlarında Çanakkale cehenneminde milyonlarca genç vatan topraklarında çok zor şartlarda savaşarak şehit düşmüştür.1915 yılında Çanakkale savaşında Tıbbiye birinci sınıf öğrencilerinin tamamı şehit düştüğünden okul 1921’de mezun verememiştir. Ülkenin içinde bulunduğu savaş koşullarında uzunca bir süre öğrenci hareketine rastlanmazken 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali üzerine 18 Mayıs günü Darülfünunda bir toplantı düzenlenir.Bu toplantıda işgalleri protesto eden mitingler yapılması gerektiğine karar verilir ve 19 Mayıs günü Fatih Mitingi düzenlenir. Mitingde şu sözler söylenmiş ve yazılı olarak padişaha iletilmiştir‘’ Bizi kutsal beşiğimizden, aziz yurdumuzdan yoksun bırakmak isteyenlere, biz son defa olarak göstermek istiyoruz ki, kalplerimiz çarptıkça burada, Türk elinde yaşayacağız, biz varız ve burada kalacağız. ’Üsküdar’da, Sultanahmet’te on binlerce kişinin katıldığı mitingler düzenlemişlerdir.
 Mitinglerin yanı sıra gençlik, İstanbul’dan Anadolu’ya silah kaçırarak, Mustafa Kemal’in önderliğinde toplanan kongrelere delege göndererek ve cephede görev alarak Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında en dinamik güç olmuştur. 4 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi’ne Askeri Tıbbiye temsilcisi Hikmet adında bir öğrenci katılmıştır. Kongrede büyük devletlerin mandasına girme konusu görüşülürken Tıbbiyeli Hikmet Mustafa Kemal’e ‘Paşam varsayalım ki manda fikrini siz kabul ederseniz sizi reddeder Mustafa Kemal’in vatan kurtarıcısı değil vatan haini olarak adlandırır kınarız’’ demiştir. Bunun üzerine Mustafa Kemal ‘’Parolamız tektir ve değişmez. Ya istiklal ya ölüm! Gençler, vatanın bütün istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır.’’diyerek Kurtuluş Savaşının rotasını ortaya koymuş ve gençliğin güvenini kazanmıştır.
Milli Mücadele Sonrası Dönem
 Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK birçok konuşmasında gençliğe olan güvenini dile getirmiş ve gençliğin görevlerini açıkça belirtmiştir. Gençliğe Hitabe’de “Birinci Vazife”yi işaret etmiş, Bursa Nutku’nda elinde nesi varsa onunla vatanı savunma görevini ve gençliğe verdiği önemi bildirmiştir.
Bu dönemdeki gençlik mücadelesinde en etkin örgütün Milli Türk Talebe Birliği(MTTB) olduğunu görmekteyiz.1922’de kurulan Darülfünun ve Mekatib-i Aliye Cemiyeti Merkeziyesi 1924’te MTTB adıyla yeniden örgütlendi ve Türkiyeli öğrencileri temsil eden tek örgüt niteliği kazanarak uluslar arası toplantılara çağırıldı. İstanbul’da öğrencilere indirim yapmayan bir tramvay şirketini protesto ederek büyük ses getirdi. 24 Şubat 1933’te Vagon-Li isimli yabancı kökenli bir yataklı vagon şirketinin Türkiye temsilcisi M.Jannoui’nin bir Türk memuru Türkçe konuşmasına kızarak Türkçeyi aşağılayan sözler sarf etmesi ve memuru kovması üzerine MTTB şirketin yönetim binasını basmıştır. Türkiye’de Türkçeden başka bir dilin hâkimiyeti olamayacağını savunan öğrenciler duvarda asılı Atatürk resmini size layık değil diyerek almışlardır. Olaydan sonra MTTB’ye tebrik mesajları yağmıştır.
1940’lara gelindiğinde gençlik arasında bir saflaşma başladığını görmekteyiz. Özellikle 1942’de dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’nun hükümet programını okurken şu sözleri ifade etmesi ‘’Biz Türküz,Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız.Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve en az o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir.Biz azalan ve azaltan Türkçü değil,çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz ve her zaman bu yönde çalışacağız.’’bazı gençlere ‘’cesaret’’ vererek ırkçılığı körüklemiştir. Bir diğer etken de Nazi Almanya’sının II. Dünya Savaşı sırasında uyguladığı ırkçı politikası olmuştur.Aydın ve ilerici,devrimci gençler İleri Gençlik Birliği adı altında toplanmışlardır.İGB daha sonra Saraçoğlu faşisttir pankartı astıkları gerekçesi ile kapatılmıştır.
1946’da iktidara gelen Demokrat Parti gençlik örgütlerini kontrolü altına almak istemekteydi. MTTB’yi hukuksuzca toplanan kongrede ele geçirdi.28-29 Nisan 1960’ta ise kendi sonlarını hazırlayan bir vahşete yol açtı.Tıp Talebe Birliği genel kurulunda Kore’de üniversite öğrencinin dövülerek öldürülmesi tartışılırken hükümetin emri ile polisler gaz ve cop ile öğrencilere saldımıştır. Bu olay üzerine ertesi gün büyük bir yürüyüş organize edilmiş ancak polis okul girişine gelip ateş açarak Orman Fakültesi öğrencisi Turan EMEKSİZ’in ölümüne sebep olmuştur. Gençlik mücadelesinin ilk şehidi olan Turan EMEKSİZ’in ölümü bütün üniversitelere yansımış Ankara’da Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencilerinin anma törenini engellemeye çalışan polise Mülkiyelilerin cevabı ise şöyle olmuştur:
‘’Başka bir aşk istemez aşkınla çarpan kalbimiz,
Ey vatan gözyaşların dinsin yetiştik çünkü biz.’’
Eylemler üniversitelerden taştı ve 5.ayın 5.günü saat 5’te Kızılay’da 555K parolası ile toplanan öğrenciler halk ile buluşarak ‘’Menderes istifa’’ sloganları attı. 27 Mayıs’a kadar aralıksız devam eden eylemler sonucunda halk hareketi ordu ile birleşti ve Demokrat Parti iktidarı yıkıldı.

       Öğrenci hareketi 1971’e kadar antiemperyalist, halkla bütünleşen bir karaktere sahipti. Üniversitelerde başlayan mücadele sokaklara taşarak halka ulaşıyordu. Bu eylemlerin başlıcaları: Yabancı petrole hayır kampanyası, özel okullar devletleştirilsin yürüyüşü,
NATO’ya hayır kampanyası, halktan yana tarım politikası yürütülsün yürüyüşü, tam bağımsızlık için Mustafa Kemal yürüyüşü, özerk üniversite için üniversite işgal ve boykotları, ABD Ankara Büyükelçisi Komer’in protesto edilmesi ve ODTÜ’de arabasının yakılması,6.Filo askerinin denize dökülmesi…
       Öğrenciler zorbalığa karşı koyarken iktidar meşru eylemleri kanla bastırıyordu. Polis öğrenci yurdunu basarak Vedat Demircioğlu adlı öğrenciyi camdan atmış ve Demircioğlu hayatını kaybetmişti.6.filo eyleminde iktidarın desteklediği gericiler yürüyüşün olduğu alana gelerek gençlere saldırmış ve iki kişinin hayatını kaybetmesine onlarca kişinin yaralanmasına sebep oldu. Öğrenci önderlerinden Deniz Gezmiş hakkında tutuklama kararı çıkması üzerine polisler üniversiteye gelmiş Deniz’i tutuklamak ve birkaç öğrenciyi yakalamak isterken Taylan Özgür’ü silahla vurarak öldürmüştü.
       Bu süreçte gençlik arasında Milli Demokratik Devrim ve Sosyalist Devrim tartışması sürmekte ve bu tartışma büyük saflaşmalara kırılmalara sebep olmaktadır. 1970 sonralarına doğru kitle hareketinin geri çekilmesi gençlikte maceracı fikirlerin yeşermesine yol açtı. Adam kaçırma, fidye, banka soygunu gibi eylemler ve gerilla eğitimleri başladı. Devleti yenilgiye uğratarak halk kitlelerini canlandırma fikri aceleci ve maceracı bir atılım olduğu için yenilgiye uğradı ve kitlelerde devletle baş edilmez fikrini oluşturdu. 12 Mart cuntası ile gençlik hareketi bastırıldı Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972 günü idam edildi.1968 ve 1971 eylemlerini birbirinden ayırmadan ele almak hatalı olur 68 eylemleri bizlere halk kitleleriyle buluşan eylemin başarılı olacağını gösterir.1971 eylemlerinden çıkaracağımız ders ise halktan kopuk bir grup devrimci halk için mücadele edemez. Türkiye Milli Demokratik Devrimini tamamlayamamış ve bu yüzden devrimin biricik yolu MDD’den geçmektedir.
       1980’e kadar kardeşi kardeşe kırdırarak sağ sol kavgaları yaratılmış onlarca öğrenci hayatını kaybetmiştir. Amerikan emperyalizminin böl-parçala-yönet politikası güdümünde yaratılan kaosa 12 Eylül 1980 darbesi –sözde, Cumhuriyeti yeniden tesis etmek amacıyla- eklenmiştir. Darbe yüzlerce kişinin gözaltına alınarak, tutuklanarak işkence görmesi, onlarca kişinin idamı ile sonuçlanmış, kitlelerin uzunca bir süre harekete geçmesini engellemiştir. 6 Kasım 1981’de YÖK kurulmuş ve üniversiteler bilimsel ve özerk olmaktan tamamen çıkarak fiili olarak emperyalizm tarafından işgal edilmiştir. 24 Ocak kararları, liberal politikalar beraberinde daha fazla özel okulu getirmiştir. Düşünmeyen, sorgulamayan apolitik bir gençlik yaratılmaya çalışılmıştır.
 Gençlik hareketlerine bütünsel olarak baktığımızda bunların toplumsal, ekonomik yapıyla, içinde bulunulan siyasal ortamla sıkı sıkıya ilişkili olduğunu görürüz.1990 sonrası ve günümüzü incelediğimizde belirleyici iki çizgi vardır: Milli ve gayrı millî. Kemalist devrimi, Cumhuriyet devrimlerini reddeden gericilikle kol kola girmiş etnik milliyetçilik-bölücülük üzerinden politika üretmeye çalışan bir kesim vardır. Emperyalizmin yarattığı Kürt ayrılıkçı hareketi PKK’yı destekleyen daha da vahimi PKK’yı kılıflar geçirerek haklı ve doğru hatta devrimci göstermeye çalışmaktadırlar. Özgürlük kavramının içini boşaltarak tarikatları, cemaatleri ve terör örgütlerini meşrulaştırma çabasındadırlar. Bir tarafta ise Cumhuriyet devrimlerine ve değerlerine bağlı vatan ve milletin bölünmez bütünlüğünü ve egemenlik hakkını savunan antiemperyalist ilerici milli bir kesim vardır.

       Türk milletini etnik, dinsel ve mezhepsel farklılıklarla bölmeye çalışanlara Türk gençliği cevabını 2013 Haziran Halk Ayaklanmasına önderlik ederek vermiştir. Ayaklanmanın iki önemli simgesi vardır. ‘’Mustafa Kemal’in Askerleriyiz’’ ve ‘’Türk Bayrağı’’ .
 Bugün vatanın bütünlüğünü tehdit eden, Güneydoğu da Mehmetçiğe pusular kuran hendekler kazan PKK, hendeklere gömülecektir. Türk milletini anayasadan çıkarmaya çalışan Türk’süz,bölücü ve gerici yeni anayasa hazırlığında olan AKP hükümeti yıkılacaktır. Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmek isteyen Amerikan emperyalizmi bölgeden defedilecektir. Türk gençliği bugün de Çanakkale’ye gözünü kırpmadan giden 15’liler gibi cesur, Tıbbiyeli Hikmetler kadar kararlı, idam sehpasına çıkarken dahi tereddüt etmeyen Deniz Gezmiş’ler gibi inançlıdır.

KAYNAKÇA
1-      Zeki Sarıhan-Kurtuluş Savaşı Gençliği, Kaynak Yayınları,2004
2-      Alpay Kabacalı-Türkiye’de Gençlik Hareketleri,Gürer Yayınları,2007
3-      Kırmızı Beyaz Dergisi, Sayı 38,Eylül-Ekim 2014,

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kadın ve Tiyatro Üzerine: İlk Ateşi Yakan, İlk Türküyü Söyleyen

Çizim: Ayşenur KAPLAN        Tiyatro Eski Yunan'da doğmuştur.        Yılda bir defa düzenlenen Dionysos şenliklerinde, içip keyiflenen bazı kimseler, bulundukları yerden ortaya fırlar, taklitler yapar, güldürücü hikayeler anlatırlardı. Önceleri insanların akıllarına estikçe yaptıkları bu oyunlar, zaman geçtikçe şenliklerin geleneği olmuştur. Daha sonra bu işi kendilerine meslek edinmeye başlamışlardır. Böylece tek oyunculu ilk tiyatro doğmuştur.        Bir süre sonra oyuncu sayısı ikiye yükselmiş ve anlatımların yerini karşılıklı konuşmalar almıştır. Konu daha canlı ve ilgi çekici hale gelmiştir.        Türk Tiyatrosu ise, Türklerin Orta Asya'da yaşadıkları dönemlerin birtakım törenlerle ve taklit gösterileriyle başlayan tiyatro etkinliklerini ifade eder. Türklerin Anadolu'ya gelmesiyle tiyatronun gelişimi daha da hızlanmıştır.         1839 Tanzimat Dönemi'nin başlangıcı benimsenen yıl tiyatro bakımından da önemlidir. Çünkü bu yıl tiyatro binal

Beklentilerin Bilince Çıkarılmadığı Yerde Yaşamın Anlamına Sığlık Egemen Olur

Umutsuzluk tutsak ederken gülüşlerini; Geleceğini aydınlatmak adına , sayısız yıldızlar takmışsın kirpiklerine Öykü öykü denizin mavi dalgalarına yazmışsın umutlarını Ve zapt edilmek istenirken berrak bilincin Dillerine türkü, yollarına iz, ellerine emek etmişsin hayallerini. Yüreklerde yer yer can çekişen umudun sabır çatlatan acısını duymuş, En aydınlık zamanlarda bile zifiriyi yaşayan bedenlerin, Sızlayan çığlıklarını dinleyip anlamışsın.  Gerçeğin üzerine değiştirme iradesini yerleştirip, Olağanla savaşabilmeyi öğrenmişsin. Gecenin hüzünlü, suskun vaktinde, yağmurun çiseltisinde, İçine yayılırken yalnızlığın karanlık gölgesi Tüm bu düşünceleri kovup zihninden Artık fazlasıyla örselenmiş barışın alazlarını Umut umut çoğalsın diye Rüzgarın esintisine savurmuşsun. Ve şimdi! Hayatın sonsuz labirentinde, nafile koşturanlara inat    Bütün insanlık; iki ayrı mevsime yağan yağmurlar olsa bile Zemheri bir kışın ayazında;  Donmaya yüz tutmuş bir çiçeği y